12.3.12

 jan steen/sick woman

nick cave/song for jesse


çok tuhaf son günlerde hep başım ağrıyor. çok şiddetli değil ama kendisini hissettiren bir ağrı. doktora filan gitmek istemiyorum. doktora gitmekten nefret ediyorum. gitmeyeceğim zaten, geçecek eminim. muhtemelen son zamanlarda takmaya başladığım gözlükten, ya da havalardan, ya da bir şeyden işte. bu gece erken(!) ayrılayım buradan, saatleri ayarlama enstitüsü iyi gidiyor, ona döneyim. bir de çok sevdiğim bir ferit edgü öyküsü var, yine okuyayım onu. sanki beni dinlendiriyor. her okuyuşumda zihnimde yeniden canlanıyor görüntüsü. deniz, dalgalar, iki kızkardeş ve o tuhaf, sihirli an. hemen aşağıda.

"sabah, çok erken, kahvaltımı etmeden inmiştim kıyıya.
in-cin top oynuyordu.
bir süre yüzdüm. sonra, havlumu serdiğim şezlonglardan birine uzanıp sabah güneşinin gelip bedenimi ısıtmasını beklemeye koyuldum.
bir ara, ilkin korkak ayak sesleri, sonra, bir yabancı dilde konuşmalar geldi kulağıma.
uzandığım yerden doğrulup baktım.
bir örnek siyah giysiler içinde, birbirinin eşi, iki yaşlı kadın gördüm. çok yaşlı ve çok kısa boylu ikiz kız kardeşler.
biri, öbürüne,
-ecco il mare, maria! dedi.
maria, sol eliyle eteğini hafifçe çekti, tam dizlerinin üzerine dek. sonra sağ eliyle, denize inen merdivene tutunup, sol ayağını, dalgasız, sabah denizine soktu.
elimde olmadan gülümsedim.
beni fark edip rahatsız olmamaları için de, yanı başımda su içen kuşları ürkütmekten sakınırcasına, usulcacık şezlonga uzandım.
bu arada, onların aralarındaki konuşmalara ya da denize girip çıkarken çıkardıkları seslere kulak kesilmiştim.
ama hiçbir ses yoktu. denizden en küçük çırpıntının sesi gelmiyordu.
meraklanmıştım. gözlerimi açıp doğruldum. çevreme bakındım. hiç kimseler yoktu. bir-iki sabah martısı. hepsi bu.
ama havadaki o üç sözcük ve ayağını suya değdiren yaşlı, küçük kadın imgesi orda, havada asılı duruyordu.
-ecco il mare, maria!"

ecco il mare, maria/işte deniz, maria - ferit edgü

4 yorum:

TheSaint dedi ki...

merhaba clea,

sıkı bir sarikent takipçisi olarak sağ tarafta geç saatleri görünce kendi kendime gerçekten geç oldu yatayım dedim ama takvimlerle ve karşı komşumuzun evinde yer alan ve küçükken en büyük korkularımdan biri olup her saat başı çınlayan saati görünce tıkladım o saate...iyiki de tıklamışım. Filmler ve giydiklerindeki entellektüel kültürüne şaşırdığım clea'nın yeni blogu çıktı...eline sağlık...

p.s1 : o saati görünce poe nun the pid an the pendulumu geldi aklıma, ürktüm...

p.s2 for justine..thesaint was in sarikent...

Clea dedi ki...

bu saatlerin hep böyle bir korkutma durumu var sanırım, saatleri ayarlama enstitüsü'nde de böyle bir saat var, ayaklı, canlı gibi. ama fotoğraf kuyu ve sarkaç'a kadar götürüyorsa fena o zaman, kaldırayım mı bilemedim şimdi:)

uğradığın için çok teşekkürler. güzel sözler için de, mutlu oldum!

justine dedi ki...

Yazıyı kendim yazmışım gibi okudum, aynı şeyleri yaşıyoruz; aynı kitabı okuyor, aynı ağrıyı çekiyoruz. Gerçekten kardeşiz biz!;p

Ecco İl Mare, Maria, muhteşem bir hikâye. Onun hakkında konuştuğumuz zamanı ve kısa film yapma düşüncemizi hatırlıyorum. Çok güzel.

Sevgili Saint gibi ben de eline sağlık diyorum, bloğun çok güzel, iyi burayı açtın canım. Diğer blog da harika ama günlük tutmanı istiyordum, onun için kişisel blog yazmanı en çok ben destekledim. Üşenme lütfen, sık yaz olur mu?

p.s.: Saint, benimle olduğunu biliyorum, onun için güvendeyim;) Teşekkürler.

Clea dedi ki...

"üşenme lütfen, sık yaz olur mu?" hah ha tamam peki ama sen arada gaz vermeden olmaz:p canım benim o öykünün özel bir yeri var bizde, çok seviyorum. aslında bana kalırsa o kitap çok güzel ve gerçekten ilginç bir deneme. öptüm çok, sarıldım bir de.