12.6.12

 Los abrazos rotos

roby lakatos / tritsch tratsch polka


dün akşam söylemesi ayıp -annemden böyle öğrendim, söylemesem olmaz- güzel bir yemek yaptım. birkaç tarife baktım yapmadan önce ama sonunda kendi kafama göre tarifini uyguladım, çok da güzel oldu, yiyenlerin yalancısıyım:-) justine masaya oturmadan fotoğraf çekti sanırım ama daha bakmadım, eğer güzel çekebildiyse birazdan bakar koyarım artık. oldukça basit bir yemek aslında; patlıcanlar biraz kızartılıyor, bir kısmı fırın kabına döşeniyor, üstüne beyaz peynir, domates dilimleri koyuluyor sonra ikinci kısım patlıcanlar diziliyor, kırmızı biber dilimleri ve en üste de rendelenmiş kaşarı da koyduktan sonra geriye sadece karabiber, tuz ve taze fesleğeni eklemek kalıyor. sonra fırına ve hooop nefis yemek hazır oluyor.


 marie antoinette

taxi driver


izmir'e geçen gelişimde justine ile mutfaktayken en sevdiğimiz beş yemek listesi yapmıştık. ıspanaklı börek, mantı, etli yaprak sarması, annemin yaptığı et yemeği, çiğ börek başı çeken yemekler arasındaydı. bu zahmetli yemeklerin tadı süper tabii ama insanın açlık duygusu öyle tuhaf bir şey ki, tüm bu güzel yemeklerin yanı sıra ekmek arası zeytin-peynir ile de gayet güzel doyulabiliniyor. açlık duygusu demişken hakikaten tuhaf bir şey, en azından benim için çünkü yengeç burcu bir insan olarak en ufak bir stres, yoğunluk, huzursuzluk hissinde ya da yeni bir başlangıçta iştahım tamamen kesilir. tüm o harika yemekler midem tarafından bekleme listesine alınır, ta ki midem geçiş hakkına izin verinceye kadar. evet bu durumlarda midem kontrolü eline alıyor ve bana söz hakkı tanımıyor. genelde her yeni setin başlagıcında sorun yaşarım, o yüzden genelde hep açımdır, gelen yemekler hayal ettiğim gibi değildir, vakit bulamam sonraya bırakırım. bu durumda eve ya da otele hep aç gelirim tabii:-) o yorgunlukla yemek yapmışlığım ya da otelde yemek arayışına çıkmışlığım çoktur.

yukarıdaki almodovar filmini henüz seyretmiş değilim, sadece her zamanki muhteşem almodovar renklerine sahip olduğu için koydum. bir de her şey ne güzel görünüyor oysa ki ortada yemek bile yok!:-) bu film içinden yemek geçen bir film değil diye biliyorum, yanılıyor olabilirim tabii ama yemekle ucundan kıyısından da olsa haşır neşir olan filmlerden izlediğimde iştahımı kabartan çok olmuştur. yemeklerin en iyi listesi yapılır da yemekli filmlerin yapılmaz mı? favorilerim arasında inglourious basterds'da bir sahnenin hakimiyetini ele geçiren apfelstrudel var. yemeği yemeden direk tatlıya geçtim di mi? neyse bir filmde yemeğe tatlıyla başlayan bir kız vardı, olabiliyormuş demek:-) tarantino filminde tatlıya hakettiği değeri vermişti, sahnenin gerilimi ve tatlının şekeri tam ayarındaydı. strudel gerçekten hafif ve lezzetli bir tatlıdır, yapması da pek zor değildir. ben her zaman yaptığım tarifi sık kullanılanlarım silindiğinden bulamadım ama şurada da aşama aşama gösterilmiş yapılışı. bir de bu siteyi buldum, buradaki teyze de güzel yapmış ama iç malzemesinden biraz kısmış sanki. ve son olarak bu tatlının en önemli noktası; waltz çok haklı strudel kremasız yenmez!

 inglourious basterds

tarantino yemek muhabbetini sevenlerden, pulp fiction filmindeki hamburger muhabbeti de her zaman fast food aşkımı kabartır. bu film sayesinde paris'te mcdonald's'da yemek yediğimizde yanında bira da içebileceğimizi biliyoruz artık. keşke çok farklı tarzlarda hamburger yapan yerler çoğalsa. istanbul o konuda fena sayılmaz ama izmir'de mcdonald's ve burger king dışında pek seçeneğiniz yok. aslında bu filmde hamburgerden daha çok iştahımı kabartan mia'nın ısmarladığı yüksek fiyatlı milkshakedir. bir içimlik tadına bakan vincent vega'nın dediğine göre tadı süper.


pulp fiction

amerikan filmlerinde hamburger dışında iştahımızı açacak çok fazla şey bulmak pek mümkün değil. o konuda tembeller, kendilerine ait bir mutfakları yok zaten. genelde filmlerde gördüğümüz yemek menüleri bellidir. haşlanmış mısır olur, fasulye, bezelye filan olur tabakta, et de olur tabii bunların yanında fakir değillerse, biftek mesela. bu menüyle çok da güzel doyarlar, fazla zahmete gerek yok, öyle özel mezeler filan, haşla koy masaya, süper!

the silence of the lambs
amerikan filmlerinin klasik menüsü

the tree of life
bunu bulduğuna şükret çocuğum, bütün gün kendi etrafında dönüp duran kadından ancak bu menü çıkar.

little miss sunshine
her gün aynı yemek, insanı bunalıma götürebilir.


misery
misafire biraz daha özenli davranılır tabii, üç günden fazlası da misafirlikten çıkar. kathy bates çok haklıydı, çiçek bile koymuş kadın, daha ne!

scorsese'nin sıkı dostlar'ın da da hapiste yemek pişiriyorlardı, orada bir sahne var makarnaya sos yaptıkları. ne zaman makarna sosu için sarımsak doğrasam aklıma o gelir. sosun güzel olması için sarımsakları jiletle kesiyordu adam, tek tek üşenmeden. bu arada en iyi yemek listemde makarna da var. çok severim makarnayı, yüzlerce farklı çeşit ile yapılabilen muhteşem bir yemek.

goodfellas
iyi yemek emek ister.

hauru no ugoku shiro, daha tanıdık ismiyle howl'un yürüyen şatosu'nda miyazaki kahvaltının hazırlanışını o kadar güzel gösterir ki, yani sahanda yumurta ile arası hiç iyi olmayan benim biri gibi birinin bile yumurta kırıp yiyesi gelir. yumurta ile mesafeli bir ilişkim var, sahanda yumurtanın hep sarısını bırakırım, çok sevemedim bir türlü, ama beyazıyla sorunum yok:-) bunuel son nefesim kitabında birkaç güzel yemekten bahsettikten sonra, sahanda yumurta ile de doyabilirim benim için o da çok güzel bir yemektir türünden bir şeyler söylüyordu. bazen canınız sadece bu tarz basit bir şey ister ya, evet bunuel çok haklı. yumurtadan soğutabilecek filmler de var tabii, zeki demirkubuz'un yeraltı filmi gibi ama madem güzelliklerden gidiyoruz, hiç girmeyeyim o konulara. bir diğer çizgi film ratatouille'u izlerkense canım deli gibi musakka çekmedi, ama o farenin hakkı yenmez, çok iyi yemek yapıyordu. bir de çizgi filmlerdeki yemek görüntülerini çok seviyorum. ayrı bir güzelliği var onların.


hauru no ugoku shiro

 ratatouille

sanırım beni yemek hakkında yapılmış filmlerden çok, içinden bir şekilde yemek geçmiş filmler daha çok acıktırmış. bu yazı aslında dün geç bir saatte yayınlanacaktı ama bir şeye bakayım derken o kadar çok oradan oraya gidip başka şeylere dalıyorum ki bugüne kaldı. eh akşam yemeği saati de yaklaştı, ne yapsak, ne yesek acaba? şu yemeklerden biri önüme hazır koyuluverseydi iyiydi, neyse.

12 yorum:

Leylak Dalı dedi ki...

Ben de "Acı Çikolata"nın kitabını okurken ve sonra da filmini izlerken inanılmaz acıkmıştım. Hele kitabını okurken Antalya'nın cehennem yaz sıcağında kalkıp kuru fasulye pişirdiğimi ve terler dökerek yediğimi hatırlarım:))
Ha bir de Ramen'i seyrederken canım o çorbadan çekmişti, yer miydim o tartışma götürür:))

Clea dedi ki...

hah ha, yaz sıcağında kuru fasulye çok iyimiş! iyi kitap/film insana her şeyi yaptırabilir. Ramen'i bilemedim bir tek, imdb'den baktım ama emin olamadım hangi film olduğuna. sanırım ben bilmiyorum o filmi.

Leylak Dalı dedi ki...

Kabii filmin "Ramen Girl" olan adını "Ramen" diye yazarsam bulamazsın:) http://www.sinemalar.com/film/36162/the-ramen-girl
İyi geceler...

Clea dedi ki...

tahmin etmiştim:-) iyi geceler.

Adsız dedi ki...

Hey canım,( Lily öyle bir vurgulayarak diyor ki bu canımı)
Fotoların altına yazdıklarına ve genel olarak yazıya bayıldım! Şu hamburger muhabbetini açıyorsun ya şekerim, beni geçmişimde pişman olmadığım belki de tek şeye götürüyorsun:)) Cidden! Yazları çalıştığım o otelde belki de son el yapımı, özel hamburgerler ve pizzalar yapılıyormuş. Çünkü sonra hiç bir yerde öyle lezzetli ve özel hamburgerler yemedim. Pizzalar, lahmacunlar vesaire vesaire. Ustanın eli çok lezzetliydi. Şimdi nerelerde acaba? Keşke o zaman o kadar lay lay lom olmasaydım da, köftenin tarifini alsaydım. Neyse en azından o mutluluğu tattım ya canım!
serap
ps: Justine ve sen yutkundunuz ve yine gecenin bir yarısı acıktınız biliyorum!

alkım doğan dedi ki...

Clea bu ne güzel ve iştah açıcı bir post olmuş, bayıldım!

Leylak Dalı'nın bahsettiği Acı Çikolata'yı ben de hatırlarım. Ben de latin amerikalı yazarların kitaplarında acıkırdım en çok. Hiç bilmediğim muz kızartmasından çekerdi canım.

Uzak Doğu filmlerini izlerken de canım "noodle" ister fena halde. Çok severim!

Bir de Julie & Julia filmi geldi aklıma. Julia'nın o güzelim mutfaklarda tatlı tatlı yemek yapışına bayılmıştım.

Bak acıktım şimdi;)

Sevgiler Clea!

Clea dedi ki...

canım serap,
bence otelde o nefis hamburgerleri yapan o adamı bulmalıyız! aksi halde ruhumuz ve midemiz rahata erişmeyecek:-) seni seviyorum canım, çok sarıldım.

Clea dedi ki...

alkım,
çoook teşekkür ederim. acı çikolata kitabını henüz okumadım ben, ama sanırım bir an önce okusam iyi olacak, leylak dalı kuru fasulyeden bahsetti sen muz kızartmasından. iki ayrı uçtaki yemekler, gerçekten merak ediyorum. bir de sen uzak doğu deyince aşk zamanı aklıma geldi. orada da bir yemek sahnesi vardı, soslu, vasabili filan, güzeldi. oraların mutfağını da severim ben.

çok sevgiler benden de!

alkım doğan dedi ki...

uzakdoğu mutfağına ben de bayılırım clea! aşk zamanı'ndaki yemek sahnesi aklımda kalmamış. niye acaba?
ama tampopo diye bir film vardı, öyle güzel noodle yiyorlardı ki of of, hala hatırladıkça canım çeker;)

zerka dedi ki...

çok iştah açıcı bir yazı olmuş bu! sanırım, ben filmlerdeki yemeklerden ziyade film izlerken ne yiyeceğimle daha çok ilgiliyim, o yüzden hiç hatırlamıyorum filmlerdeki yemekli sahneleri, nasıl aklına gelmiş bu kadar yemekli film:) yemek ve film deyince benim de ilk aklıma gelen julie&julia oldu. howl’un yürüyen şatosundaki yumurta pişirme sahnesi de çok tatlıydı evet görünce hatırladım. haklısın, tree of life yemekler konusunda biraz tatsızdı ama yemekler dışında:) benim çok etkilendiğim bir filmdi.

bu arada, sarımsağa bayılırım, içinde sarımsak olan hiçbir yemek kötü olamaz bence:)
gece gece benim de karnım acıktı bak, ne yesem:)

sevgiler çok.

Clea dedi ki...

alkım,
ah bu tampopo'dan herkes bahseder, biliyorum. noodle filan harika tatlar, nefis. bir gün justine ballı limonlu tavuk yapmıştı, ben bayılmıştım ama annem "ballı tavuk mu olur" diyerek tadına bile bakmamıştı:-) yeni tatlara açık olmak lazım. belirli şeyler var yemeyeceğim ama onun dışında yeni yemekleri denemeyi severim, yapmayı da tabii. sanırım daha çok tatlı denemeleri yapıyorum ben. yemekten konuşmak da ayrı bir keyif:-)

Clea dedi ki...

zerka,
buna benzer filmler ve giydikleri'ne bir yazı yazmıştım, filmler ve onlara yakışan, izlerken yiyebileceğimiz yemeklerle alakalı. kesinlikle her filme yakışan bir yemek olduğunu düşünüyorum ve tabii yakışmayan da. oldboy'a makarna salatası yerken başlamıştık, yemekten değil ama oldboy'dan vazgeçtik o anda:-)

the tree of life'ı ben sevemedim. sean penn ile aynı hisleri paylaşıyoruz o konuda:-) ama sarımsak konusunda kesinlikle seninle aynı fikirdeyim, yemeklere ya da soslara mükemmel bir tat veriyor. taratora da bayılırım. daha fazla konuşmayayım en iyisi, kalkıp bir tabak hazırlamam gerekecek, acıkmaya başlıyorum!